Ah bu önyargılar, bizi bizden ayıran, yazılı olmayan, kulağımıza fısıldanan yargılar…
Önyargı, bir kişiyle ilgili tamamen gerçek dışı, kendi algımızla oluşturduğumuz bir takım düşünceleri yansıtır. Örneğin, Ayşe’nin Ali ile ilgili düşünceleri bize Ali hakkında hiçbir şey vermiyor ancak bize Ayşe ile ilgili çok şey anlatıyor. Kişi turnusol kağıdı gibi kendisini yansıtıyor. Kişinin hangi konulara değer verdiğini, yargılarını gösteriyor.
Bana yapılanlar, benim yaptıklarım, şahit olduklarım ve önyargıların yarattığı görünmez bariyerler, kaybettiğimiz fırsatlar, dostluklar ve ilişkiler bana gösterdi ki, önyargılar en büyük engel.
İster sosyal yaşamda, ister bir girişimde ya da kurumsal hayatta olsun; sevdiklerimize, yabancılara, kısacası birbirimize yaptıklarımız – ister bilinçli ister farkında olmadan – çoğu zaman ardında kayıplar bırakıyor.
Hepimiz hayatımızda en az bir kez önyargılardan kaynaklanan bir zorbalığa maruz kalmışızdır.
İnsanlar;
- Daha ilköğretim yıllarında ırkı, fiziği,şivesi, gelir durumu ya da dış görünümü
nedeniyle zorbalığa uğrayabiliyor.
- Farklı aksanı sebebiyle alay konusu olabiliyor ya da işe alım süreçlerinde dışlanabiliyor. Eğitimde, öğrenciler kendini yeterince ifade edemedikleri için akademik başarıları düşebiliyor.
- Alevi bir birey, Sünni ağırlıklı bir bölgede yaşarken dini inançlarını ifade etmekte zorlanabiliyor. Diğer azınlıklar ise görünmez olmayı seçip yok olmuşlar gibi yaşamlarına devam ediyor.
- Kadınlara yönelik yaygın ve köklü önyargılar toplumun birçok alanında etkisini sürdürüyor. Bu önyargılar, iş hayatında ve siyasette temsil ve katılım oranlarına da yansıyor.
- Ya erkekler… Kendini özgür sanan erkekler! Gerçek duygu ve düşüncelerinizi yansıtmanıza engel olan önyargılar, geleneksel erkeklik kodlamalarına maruz kalmış bir kültürde yetişmesiyle şekillenen erkeklik algısı, erkeklerin hayatına bir sıkışıklık içinde devam etmesine neden oluyor.
- Cinsel yönelim ve kimlikle ilgili önyargılar, LGBTİ+ bireylerin “normal dışı” kabul edilmesi, LGBTİ+ bireylere karşı ayrımcı dil kullanılması, damgalama ve dışlama, eğitim, sağlık ve barınma gibi temel hizmetlerde eşitsizlik ayrı bir sorun.
- Engelli bireylerin üretken olamayacağı algısı ve önyargısı, “acınacak” ya da
“yardıma muhtaç” olarak görülmeleri, kamusal alanlarda erişim ve ulaşım
haklarının ihmal edilmesi, sokakta olamamaları, hayata dokunamamaları başka bir sorun.
- Son yıllarda ülkemizde yaşayan siyahi bireyler veya Roman vatandaşlar, toplu
taşıma araçlarında oturdukları koltukların boşaltılması gibi açık ayrımcılıklara
maruz kalabiliyor. Roman çocuklar okullarda “gürültücü” veya “tembel” olarak
etiketlenebiliyor.
- Yaşlıların teknolojiye adapte olamayacağı önyargısı
- Gençlerin deneyimsiz ve sorumsuz görülmesi
- İşe alımlarda gençlerde tecrübesiz ya da yaş sınırıyla ayrımcılık yapılması
- Yoksul bireylerin “eğitimsiz” olduğu varsayımı
- Varlıklı kişilerin “şımarık” veya “duyarsız” olarak etiketlenmesi
- Eğitimde, sağlıkta ve işte eşit olmayan davranışlara maruz kalma
- Meslek liselilere veya mavi yaka çalışanlara küçümseyici bakış, sizden çok var
algısı
- Akademik unvanı olan kişilerin her konuda “daha bilgili” sayılması
- Ev kadınlarının toplum katkısının yok sayılması
- Karadenizlilerin “saldırgan”, Egelilerin “rahat”, Doğuluların “sert” olduğu gibi
genellemeler
- Göçmen ve mültecilere yönelik ayrımcı tutumlar
- Şehirliler ve taşralılar arasında karşılıklı küçümseme
- Kilolu bireylerin “iradesiz” ya da “sağlıksız” olduğu önyargısı
- Dövme, piercing veya farklı tarzda giyinen bireylerin “saygısız” ya da
“düzensiz” olarak görülmesi
- Cilt rengine, saç stiline ya da fiziki özelliklere dayalı etiketleme
- Gayrimüslim azınlıklara yönelik önyargılar…say say bitmiyor.
Hiç tanımadığımız, hakkında en ufak bilgimiz dahi olmayan insanlara karşı oluşmuş,
toplum içerisinde kanıksanmış, kabul görmüş daha yüzlerce önyargı sayabiliriz.
Neden bu sene “ÖNYARGILARI” konuştuk?
Türkiye’de önyargılar, bireylerin sosyal ilişkilerini, eğitim hayatlarını, iş yaşamlarını,
kariyer gelişimlerini ve kültürel hayata katılımlarını ciddi biçimde etkileyebiliyor.
Özellikle dil, din ve ırk gibi kimlik unsurlarına yönelik önyargılar, hem bireysel
mağduriyetlere hem de toplumsal düzeyde zararlara yol açabiliyor.
- Tüm bu önyargılar kişilerin kendisini dışlanmış hissetmesine,
- Psikolojik sorunlar (özgüven kaybı, içe kapanma) yaşamasına,
- Toplumsal dışlanma veya damgalanmaya,
- Sosyal izolasyona,
- Kimliğini gizleme eğilimine,
- Potansiyelini ortaya koyamamaya,
- Kamusal alanda kendini ifade edememeye sebep olabiliyor.
Halbuki, farklı dil, inanç ve kültürlerin bir arada yaşaması toplumun yaratıcılığını ve
üretkenliğini artırabilir. Önyargı nedeniyle insanlar birlikte üretme, öğrenme ve
gelişme fırsatını kaçırıyor.
İşverenler önyargılı tercihlerle yetenekli bireyleri göz ardı ettiklerinde, aslında
ekonomik verimlilikten ödün veriyorlar.
Toplumda güven eksikliği artabiliyor, sosyal dayanışma azalıyor. Bu da hem
bireylerin psikolojik sağlığını hem de toplumsal barışı olumsuz etkiliyor.
Önyargılar bireyleri mağdur etmekle kalmıyor, toplumun kültürel çeşitliliğini,
üretkenliğini ve barış ortamını da zedeliyor. Bu nedenle empati kurabilmek eğitici
kampanyalar düzenlemek, medyada kullanılan dilin değişimi ve eğitim sistemleri
üzerinden önyargılarla mücadele etmek kritik bir önem arz ediyor.
Hiç kimse, birilerinin önyargısı yüzünden mutsuz olmayı hak etmiyor!
İşte bu yüzden 29 Mayıs’ta Sosyal Etki Zirvesi’nde ana temamız “ÖNYARGILARI
KIRMAK” için bir araya geldik.
Tüm konuşmacı ve moderatörlere, 255 paydaşımıza, 100 sponsorumuza, canlı yayından
bizlerle olan tüm izleyicilere, salonu dolduran tüm katılımcılara sonsuz teşekkürler.
Zirve’yi izlemek için:
https://www.youtube.com/watch?v=a5G5MKSILHU&t=16909s
#sez25 #sosyaletkizirvesi
#EşitsizliklerdenEşitlikArıyoruz #EşitlikÖnceliğimizdir
#EşitlikÖnyargılarımızKırmaklaBaşlar #SosyalEtki #Eşitlik #NBEkonomi
#EkonomimCom #SosyalFabrika #YolaçıkYolaÇık #müntehaadali
#birliktelikzamanı #nasılbirekonomi