SİNAN CANAN: ÖNYARGILARDAN KORKMAYIN AMA ONU KONTROL ETMEYİ UNUTMAYIN!
Daha eşit, daha adil ve herkesin hak ettiği gibi yaşayabildiği bir dünya hayaliyle yola
çıkmıştım.
Toplumsal eşitsizliklerin son bulmasının bir hayal olduğu söylemlerine rağmen, önyargıların yıkılması gerektiğine olan inancım tamdı. Bunun zorunluluk olduğuna yürekten inanıyorum ve çalışmalarımın motivasyonu bu inancımdan kaynaklanıyor.
Sosyal Etki Zirvesi’ni hayata geçirme fikri hep vardı, her detayı yıllardır yazılarımda
hayat bulmuş fikirler ve deneyimlenmiş tecrübelerimin sonucuydu. Her zaman ve her
işimde olduğu gibi anlık bir duyguyu gibi gözükse de yıllarca biriktirdiğim gözlemlerinin sonucuydu Zirve’yi hayata geçirme duygum.
Tarafları da aynı duygu ile oluştu ve hızlıca harekete geçtik, tıpkı bu yıl zirve hazırlıklarında olduğu gibi.
Bu hayali hayata geçirme yolculuğunda, bu yıl da birbirinden değerli isimler zirvede bize eşlik etti. Zirve fikrini içtenlikle dinlediler, niyetimiz ortaktı, benimsediler. Etki alanını daha geniş kitlelere ulaştırmak konusunda bizi desteklediler ve bilgi ve tecrübelerini cömertçe toplumla paylaştılar.
Bu kıymetli isimlerden biri de Prof. Dr. Sinan Canan’dı.
Sinan hoca önyargıların kökenine, insan doğasına, beyne, ilişkilere inerek diyor ki: “Hareketsizliğin, çok yemenin, çok rutin ve sıkıcı bir hayatın uzun vadede bizi hasta ettiğini, stresin öldürdüğünü biliriz ama eşimizle dostumuzla görüşmemenin, yakınımızdaki insanlara el uzatmamanın, insanları tanımak üzere kalbi açmamanın bizi ne kadar hasta ettiğini pek bilmeyiz. İnsanlar sanal bağlantıları, sanal ilişkileri, uzaktan tanışıklıkları ilişki zannediyorlar. Gerçek anlamda sosyal ilişkiler hayatımızdan çıkıyor. İletişim teknolojisinin bu kadar geliştiği bir dünyada, dünyanın en büyük sosyal sorununun yalnızlık olması çok trajikomik bir şey.”
Geçen yıl zirvede bahsettiğim konulardan biri KALABALIKTA YALNIZ OLMAK’tı.
Sinan Hoca da bundan bahsediyor.
Bu kadar kalabalığız ama insan insana dokunamıyor, adeta aramıza bir şeyler girdi.
Halbuki biz, sosyalleşmek, birbirimizi anlamak ve tanımak için yaratıldık.
Konuşmasından bazı anekdotları sizlerle de paylaşmak istiyorum.
- Bilime göre, empati kuralım, ortak hikayeler yaratalım diye evrilmişiz, aksi takdirde hayatta kalamazmışız.
- Beynimiz çok enerji etkin çalışıyor, kısa yollar, kestirmeler kullanıyor. Otomatik kestirmelerle karar veriyoruz, zihnimiz varsayımlarda bulunuyor. Tahminsel davranış gösteriyoruz. Bu tahminleri dünyanın en kompleks sorunu olan karşımızdaki insanları tanımak, onlar hakkında fikir geliştirmek için de kullanıyoruz.
- İnsanların yüzlerinden, kıyafetlerinden, kelime kalıplarından, beden dillerinden
bir sürü kalıplar çıkarıyoruz ama kompleks bir şeyle karşılaşınca çuvallıyoruz.
- Dışarıya verdiğimiz izlenimlerde de nadiren özümüzü yansıtırız.
- Bu kadar kalabalık bir dünyada, bu kadar tantana içerisinde, bu kadar meşguliyetle gittikçe bu kısayollara daha çok tutunmaya başladık. Bunun sevmediğimiz versiyonuna “önyargı” diyoruz. Önyargılarımız var çünkü bu kadar şeyi, bu kadar insanı değerlendiremeyiz.
- On binlerce insanla temastayız ancak beynimizin insan tanıma kapasitesi 150
kişi. Sayıyı geçince bizim beyin şöyle çalışıyor: bizimkiler ve diğerleri… Kim o diğerleri?
- Kısayollar çözünürlüğünüzün az olduğu, tecrübenizin az olduğu yerlerde işinize yarar ama insana dair karar verirken asla başvurmamamız gereken bir konu.
- İstanbul Üniversitesi’nden bir ekiple beraber sadece siyasi jargonlarda geçen kelimelerle yapılan bir çalışmaya misafir olduk, utancımızdan anlatamıyoruz o çalışmayı. Türkiye’de öyle kelimelere, öyle uyaranlara öyle tepkiler veriyoruz ki, çoğumuz kendimizi çok demokrat, çok sevecen, çok insan canlısı falan zannederken içimizde bayağı bayağı gizli faşistler yaşıyor.
SİNAN CANAN’DAN ÖNYARGILARI YIKMAK İÇİN 2 TAKTİK
Toplumsal kodlar bize önyargılar yüklüyor. Bu yüzden önyargıları tamamen engelleme şansımız yok, beyin böyle çalışıyor, kendi önyargılarımızı görmekte çok
zorlanırız, başka insanları önyargılarından yakalarız.
1- Başkasında önyargıyı görüyoruz ya, bunu nörobilim söylemiyor, bunu eski
kültür söylüyor, tasavvuf söylüyor, diyor ki: “Bir kötülüğü görebilmen, o kötülüğün ancak sende de olmasıyla bu mümkün olur ve iyiliği görebilmen için
o iyiliğin birazının sende olması lazım.
KENDİNLE HESAPLAŞMADAN YOLA DEVAM ETME…
2- Birinde hatalı bir davranış görüyorsak hemen projektörü kendimize çevirelim. Acaba ben buna benzer neler yapıyorum? Bu bir antrenman fırsatı olarak kullanılırsa, insan bunu haftada bir, 15’te bir, ayda bir yapsa, bir sene sonra kendisindeki kısa yolları, kestirmeleri, kolayca etiketlemeleri o kadar hızlı yakalamaya başlar ki, kendisinin dönüştüğü şeye şaşırır.
2- Edebiyatın çok ilginç bir kelime kökeni var. Edeple alakalı, bizde edep ahlaklı olmak falan diye çevrildi ama hayatımda duyduğum en iyi edep tarifini rahmetli Türk
filozof Teoman Duralı hoca yapmıştı, demişti ki: “Edep duyguların, aklın kontrolünde
olmasıdır”. Edebiyat, okumak aklı güçlendirir, akıl duyguları kontrol ettiğinde ise o ayıp şeyleri, o kötü şeyleri, o insana ve engin yüreğe yakışmayan şeyleri daha az yaparız. Önyargıdan korkmayın ama onu kontrol etmeyi unutmayın!